Farmagazin’in geçen sayısında, benim keyifle yazdığım Remeda İletişim ekibinin de keyifle tasarladığı sayfalarda 80’leri okumuştunuz. Bu sayıda da kaldığımız yerden devam edelim istedik. Tek fark, bu sefer ekip biraz daha geniş… 90’lar, benim an itibariyle bulunduğum noktanın kaynağı olan dönem aslında. Pek de istemeyerek girdiğim İstanbul Tıp Fakültesi, benim hayatımın en güzel dönemine fon oluşturdu. 98 Mezunları halâ hayatımın tam ortasında durmaktalar. Yazının sonunda isimlerini anacağım hocalarım ve arkadaşlarımın bir bölümü, işte bu sayıya konu olan 90’lı senelerde tanıştığım kişilerdir.
“Yokluklar” İçinde Daha Mı Mutluyduk ?
Biraz geriye gidelim ve 90’lardai şu anda var olan nelerin olmadığını hatırlayalım… Sakın iPhone demeyin, o daha 2007’de doğdu! Türkiye’de ilk cep telefonu görüşmesi, resmi kayıtlara öre 1994 yılında dönemin cumhurbaşkanı ve başbakanı arasında gerçekleşti. Ben 90’lı yıllar boyunca cep telefonu sahibi bile değildim, 2000 yılında aldım. İlk internete girişimse 1995 yılına denk geliyor. O dönemde yaptığım radyo programlarından birinde, bir internet kafeden, 6 ay boyunca her program 3 kişiye 2’şer saat bedava kullanım hediye ediyordum. Bu sayede kendim sınırsız internet kullanabiliyordum anlaşma gereği. Cep telefonundan internet sadece bir hayaldi. Cep telefonundan görüntü izleme ve transferi hayalden biraz daha öteydi.
1998’de üniversiteden mezun olduğumuzda, 400’e yakın kişi arasından, okul yıllığına e-posta adresini yazan tek kişiyim(o günlerde belliymiş sosyal medyacı olacağım). Bugün kavram olarak sosyal medya olarak isimlendirdiğimiz şey o günlerde yoktu, internet içeriğine son kullanıcılar olarak müdahil değildik. Kişisel iletişimde kullandığımız sohbet odaları vardı. Bu odalarda kimse gerçek ismini kullanmazdı ne hikmetse. Kimse gerçek yaşını da söylemezdi nedense. ASL (age, sex, location / yaş, cinsiyet, yer) diye bir kısaltma ve sözcüklerin sesli harflerini atarak yazma (slm, mrb, nbr, glyrm) modası vardı. Bu modanın günün birinde 140 karakterle derdimizi anlatmaya çalıştığımız Twitter’da işe yarayacağını henüz o günlerde bilmiyorduk.
Kimsenin cep telefonu olmadığından, saat 5’te Taksim Tramvay Durağı’nda buluşulacaksa 5’te Taksim Tramvay Durağı’nda buluşulurdu. Çok ekstra bir durumda, ev telefonu aranırdı. Nargileciler henüz laptop, akıllı telefon ve tablet bilgisayarla tanışmamıştı. Bırakın bunları, yüksek sesle konuşmak bile saygısızlık sayılırdı. Geçenlerde yolum Çemberlitaş’a düştüğünde ziyaret edip bir elmalı nargile içtiğim Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nin hali beni üzdü, ne yalan söyleyeyim. Bilemedim, yokluklar içinde daha mı mutluyduk?
Özel Radyolar ve Siyah Kurdele
Kimileri Türkiye’nin ilk özel radyosu olarak Kent FM’i, kimileri Metro FM’i, kimileriyse başka yerel radyoları gösterirler. Gerçek olan şu ki, özel radyolar 1882’de kontak çevirdiler. Bundan çok kısa bir süre sonra yasaklandılar ve pek çoğumuz bunu protesto amaçlı araçlarımızın antenlerine “siyah kurdele” taktık. Benim radyoculuğun büyüsüne kapılmam, Günaydın Vietnam filminin gösterimde olduğu 1988 yılına denk gelir. O filmi izlediğimde, bir gün mutlaka radyoda program yapacağıma söz vermiştim kendime. 1993 senesi, benim hayallerime kavuştuğum, çok önemli bir senedir. İstanbul’un tamamı ve Marmara’nın büyük bir kısmına yayın yapan bir radyoda, halen ülkemizde güzide beyin cerrahlarından biri olan sınıf arkadaşımla çok kaliteli bir rock programı yapmaya başlamıştık. Programın adı “Tirbuşon” du. Radyoculuk serüvenim, 1998 yılına kadar sürdü. 13 yıllık aradan sonra 2011 yılında tekrar radyoya başlamaktan dolayı çok mutluyum.
Özel radyolar, henüz internetin hayatımıza girmediği o günlerde, adı o şekilde anılmasa da, aslında sosyal medyanın başlangıcıydı. O yıllarda bile, bir radyo programına telefonla bağlanıp fikrini açıklamak insanların heyecanlandığı bir şeydi. Daha da ötesi, telefonla, SMS ile şarkı isteyip, programın gidişatına etkide bulunabiliyorduk. Buna “Dinleyici 2.0” dönemi desek çok da yanlış olmaz sanırım.
İnternetin Tüm Evlerde Olmadığı Günler
O yıllarda eve ADSL bağlatmak için günlerce beklemek, üzerine de iyi bir para ödemek gerekiyordu. Bundan dolayı internet kafelerin yükseldiği ve tavan yaptığı yıllardı. mIRC ve ICQ, bilgisayar başında geçirdiğimiz zamanın büyük bölümünü alıyordu. Bu ve benzeri sohbet odalarıyla bilgisayar ve internet kullanmaya başlayan bazı arkadaşlarım, şimdi değerleri milyon dolarlarla ölçülen firmaların sahipleri oldular.
Cep Telefonları Artık Cebimizde
Türkiye’de 1994 yılında ilk cep telefonu görüşmesi yapıldıktan sonra, moda hızla yayıldı. O günlerde cep telefonu sahibi olmak için iş adamı, doktor, artist yada çok zengin olmak gerekiyordu. Restoran veya kafede “takoz” tabir edilen ilk jenerasyon telefonlarla konuşmak çok fiyakalı bir şeydi. O dönemde beynimiz ve parmaklarımız henüz mini klavyelere alışmamış olduğundan yolda yürürken yazmamız pek mümkün olmuyordu. Ayrıca hep merak ettiğim şey, gerçekten arabaların fren sistemini kilitleyip kilitleyemedikleridir. Bu konuda yapılmış bir resmi açıklama hatırlamıyorum. An itibariyle uçaklarda kullanılmıyor olmasını da bir eksiklik değil, şans olarak niteliyorum.
Türkçe Pop ve Popçular
Doksanların en büyük değişimlerinden biri de müzikte gerçekleşti. Özel radyoların yanında, sadece müzik klibi yayınlayan televizyon kanallarının açılması da aynı döneme denk gelir. Anmadan geçemeyeceğim, o zamanın efsane yıldızları ise bir çırpıda şöyle sıralanabilir:
Tarkan, Kenan Doğulu, Burak Kut, İzel-Çelik-Ercan, Grup Vitamin…
Birbirinin benzeri, hatta kimi zaman kopyası yeni jenerasyon genç şarkıcılar, o zamana kadar dilimizde hiç yeri olmayan “Türkçe Pop” müzik türünün temsilcileri olarak ekranda boy gösterir, araba teyplerinde çalınır oldular. Hatta araba içi ses sisteminde iyi “vurması”, satın alma kriterlerinden biri oldu.
Barış Abi (2 OCAK 1943 – 1 ŞUBAT 1999)
1980’lerin ve doksanların en önemli çocuk programlarından birini hazırlayan ve sunan, Türkiye’de yetişmiş belki de en kıymetli sanatçılardan biriydi Barış Manço. Tekrar düşünüldüğünde bu denli Türk alışkanlıklarına aykırı bir kıyafet, saç, sakal, takı tarzına rağmen, bu derece Türk halkıyla kaynaşması, sadece büyük sanatçılığından değil, büyük insanlığından da ileri gelir. Çocukken en büyük dileklerimden biri, Barış Abi’nin yarışmasına katılmaktı. Kısmet değilmiş.
Rüya Konserler Tam da Yanı Başımızda
Ergenlik dönemini Blue Jean dergisini takip ederek geçirenler için, 1992 senesi çok önemli bir milattır. Bryan Adams konseri, Türkiye’deki ilk büyük stat konseri olarak tarihe geçmiştir. O gün bugündür, neredeyse Türkiye’ye gelmedik sanatçı ve büyük grup kalmadı. Dönemin yükselen değeri(hala da alçaldığını söyleyemem) rock müzik tutkunları içinse gerçekleşen rüya, 1993 yılında Metallica’nın Türkiye’ye gelmesidir. Metallica konseri, benim gittiğim ilk büyük konserdir, ertesi günkü önemli bir sınava perişan bir halde girme pahasına. Ardından Guns N’ Roses, ardından Bon Jovi, ardından Scorpions…
Gazetelerin Kuponla Transatlantik Verdiği Dönem
Gazetelerin kuponla türlü alet edevat vermeye başladığı dönem seksenli yıllardır, ama bunun tepe noktasına ulaşması doksanlı yıllara denk gelir. Hatta “adı bende saklı” bir gazetenin binlerce kişiye televizyon vermeyi taahhüt edip, sonradan yan çizdiği tarihi skandal da bu döneme rastlar. Bu uygulamanın bir şekilde gazete giren hane sayısını artırmış olma ihtimali de vardır.
Limon Artık Leman Oldu
Dünyanın en çok okunan mizah dergilerinden Limon, 1991 senesinde yoluna Leman olarak devam etme kararı aldı. O dönemde alanında tek olmasa da, en büyüktü ve ben de azılı bir Leman okuruydum. Erdener Abi ve Erkut Abi’nin de günlük sohbetlerimizde önemli bir yeri vardı. Erkut Abi’nin saçmayalan vatandaşlara öngördüğü cezalar, bizi çok eğlendirirdi. Bunlardan birini de buraya aldım: Gereksiz korna çalan kamyon şöförüne:
“Bu adama damardan uyku ilacı vereceksiniz, bu biir. Sonra tam uykuya dalarken, yüksek volümlü korna sesini dayayın kulağına, gözleri pörtlek pörtlek olana kadar. Böyle altı ay kadar devam edin bakalım.”
Dönemsel Kültüre Adını Veren Program: Televole
Her kanalın kendi televolesini ürettiği yıllardı. Galatasaraylı Hakan ve Beşiktaşlı Alpay’ın başı çektiği ünlü futbolcular, Televole kültürünün en önemli figürleriydi. Halen kanalları işgal etmekte olan düşük kalite magazin programlarının ataları, doksanlı yılların Televole’leridir.
90’lar
Doksanları yazmaya başladığımda endişem yazacak şey bulamamak değil, bu büyük zenginlik içerisinde neleri seçeceğime karar vermekte zorlanmaktı. Evet, zorlandım da. Bana kalsa bunun üzerine bir on sayfa daha zorlanmadan yazardım. Bir sonraki sayıda, yakın geçmişe 2000’li yıllara kısa bir tur yapacağız. Bu keyifli yazımda bana fikir ve enerji desteği veren kalabalık ekibe (soyadı alfabetik sırasına göre) teşekkürlerimi sunayım izninizle…
Dr. Can Akgündüz
Prof. Dr. Hilmi Apak
Doç. Dr. Ener Çağrı Dinleyici
Dr. Berk Gökçek
Aydoğan Gözaydın
Dr. Elif Guerrero
Dr. Sibel Güney
Dr. Ayşe Karasoy
Dr. Özge Demirel Leman
Okan Ocak
Nihan Burcu Yaman
Bu yazı ilk olarak Farmagazin Dergisi’nde 21 Mayıs 2012 tarihinde yayınlandı. Buraya tıklayarak yazının kendisine ulaşabilirsiniz.