Endişelenmeyin, “ağır” bir yazı değil bu. Özellikle X kuşağının hafiften bir gülümsemeyle okuması muhtemel hatta…
Geleneksel tanıma göre, 1965-1979 arası doğanlara X kuşağı deniyor. 80’li yıllarda, bu kuşağın üyelerinin okul öncesi ile üniversite mezuniyeti arası dönemine denk geliyor. Öyle bir dönem düşünün ki;
- Bu dönemde yaşayanların neredeyse tamamı, renkli (ve tüplü) televizyonu gelmiş geçmiş en büyük icatlardan biri olarak tanıdılar.
- Oyun amaçlı basit bilgisayarları ( Commodore, Atari, Spectum) saymazsak, hayatlarında hiç gerçek bilgisayar görmediler,
- Cep telefonu denen “uzay çağı” icadını sadece filmlerde görüp, hayal ettiler. Çevirmeli sabit telefonlarla şehir dışını ararken postaneye “yazdırıp”, bazen saatlerce beklemeyi tecrübe ettiler.
Bu yazıda hiç bir bilimsel analiz, karşılaştırma, çıkarım, derinine inceleme bulamayacaksınız, çünkü yazının tek yakıtı o yıllara duyduğum özlem. Ha, sorarsanız en çok hangi yıllara dönmek istersin diye, hiç düşünmeden 90’lı yıllar derim. Kim bilir, o da belki bundan sonraki yazımın yakıtı olur…
Dallas
Yani; Bayan Eli (Elly)i Ceyar (JR), Babi (Bobby), Su Elın (Sue Ellen), Pemıla (Pamela). Bugün kültürümüzün geldiği noktada en büyük pay sahibi yabancı kaynaklı yayınlardan biriydi. Pazar gecelerinin ve haftanın en önemli aktivitesiydi. Paradan zengin, ahlaktan fakir büyük bir ailenin yaşadıkları nasıl da bağlamış bizi televizyonunu başına. Sahtekarı da, yalancısı da, alkoliği de aldatanı da bu dizideydi ama Yuing (Ewing) ailesi sanki hepimizin ailesiydi.
Renkli Zarfta Parfümlü Mektup
O dönemde postacı olarak çalışanların psikolojisini hep merak etmişimdir… Evet, henüz internet, MMS, SMS gibi artık musluktan su içmek gibi olağan gördüğümüz ileri teknoloji icatları yokken, uzaktaki sevgiliye parfüm sıkılmış mektup yollanırdı. Kabul edelim, o günün şartlarında yaratıcı ve romantik bir çözümmüş.
Anket Defteri
Ortaokul- Lise dönemimizin en önemli sosyal veri toplama aktivitesi, ve evet belki de şimdiki Facebook’un atasıydı. Hatırlar mısınız soruları? Genelde 50’den az, 100’den çok olmazdı. Kişisel bilgilerin yanında, en sevilen şarkıcı, sporcu, arkadaş, hatta sevgili adaylarında aranan özellikler ( Bu soru tam olarak şöyle sorulurdu: ” Karşı cinste aradığınız özellikler” ) sorulur ve aslında bunların anket defteri sahibinden başkaları tarafından da okunacağı bilinerek cevaplanırdı. O dönemde sınırlı çeşitlilikte olan gençlik ve müzik dergilerinden (Blue Jean, Bravo, Hey) kesilen fotoğraflar ve dergilerin içinden çıkan çıkartmalarla, özenle süslenirdi ve anketleri cevaplayacak kişi, bu fotoğraflara göre yazacağı sayfaya karar verirdi.
Çekme Karışık Kaset
Ben hayatımda ilk kez bir CD gördüğümde yıl 1985 idi. Bu teknolojinin, evlere girebilecek kadar ucuzlaması 90’lı yıllara yazılabilir CD’lerin çıkmasıysa 2000’li yıllara denk geldi. 80’li yıllarda eğer 10-15 parçayı ardı ardına dinlemek istiyorsanız tek seçeneğiniz, arşivi sağlam bir kasetçiye gidip, siparişinizi bir kaç gün sonra teslim almak üzere 60’lık veya 90’lık kasetlerden birine sığacak şarkı listesini vermekti. Bu çekme karışık kasetlerin en önemli kullanım alanı yaş günleriydi. Kek, kısır, börek, pasta yapmaları sağlandıktan sonra birkaç saatliğine kendilerine “izin verilen” ebeveynlerin evden ayrılmasıyla müziğin sesi biraz daha açılırdı. O dönemin efsane karışık kaseti : “Anılar-9” u da analım unutmadan.
Elektrik Kesintileri, Yayın Kesintileri ve Necefli Maşrapa
80’li yıllarda ödevini yapmayan öğrencilerin en sık kullandıkları bahanelerin başında gelirdi elektrik kesintisi çünkü çok sık kesilirdi. Büyük şehirlerde yaşayan yeni neslin belki de hayatları boyunca sadece birkaç defa yaşayacakları bu durum, en çok da günlerdir beklenen maç yayınlanırken veya çok eğlenceli bir film izlenirken başımıza geldiğinde acı verici olurdu. Televizyonda tek kanal olduğu günlerde, en az elektrik kesintisi kadar sık karşılaştığımız durumlardan biri de televizyon yayınında teknik arızaydı. Bu yazıya başlık olan Necefli Maşrapa da, işte bu teknik arızanın görseliydi. Yayında arıza olduğunda bu eşyanın fotoğrafını kullanmak kimin, nasıl verdiği bir karardı bilinmez ama, hafızamıza kazındığı kesin.
Adile Teyze ile Uykudan Önce
Her akşam saat 8 buçuk- dokuz gibi ekranın başına geçer, masalı dinler, çizgi filmi izler ve en heyecanlı bölüme gelirdik. Adile Teyze, her akşam birkaç kişinin ismini söyler ve ” Hadi kuzucuklarım, uyku vakti geldi” derdi. Ne büyük heyecan: Ya benim ismimi söylerse! Gerçi hiç söylemedi ama, ona hiç kızgın değilim… Nur içinde yatsın…
Tipitip ve Turbo
Tipitip ( ve elbette hayat arkadaşı Tipitoş)i 80’li yılların belki de en sevimli ,saf, herkese hitap eden figürüydü. Zaten 80’lerin başında henüz iki-üç sakız markası vardı. Sonra, özellikle erkek çocukların hayatlarında önemli yer edinmiş Turbo sakız çıktı. Sakız kağıtlarından çıkan arabaların beygir gücü, azami sürat, motor hacmi gibi özellikleri bu arabaları tabir yerindeyse sanal olarak (o günlerde sanal sözcüğü henüz icat edilmemişti) yarıştırmaya yarıyordu. Elimizdeki en değerli varlıklar bunlardı.
Katerine Witt
Tek kanal TRT günlerinin hayatımız boyunca hiç gerçek bir buz patencisi görmemiş olmamıza rağmen, ailece en keyifle izlediğimiz spor yayını olan buz pateni şampiyonalarının, tartışmasız kraliçesi Doğu Alman Katerine Witt, her ailenin ferdiymişçesine seviliyordu o günlerde. Sevimliliğinin yanında gelmiş geçmiş en büyük sporculardan biri olduğunun kanıtı; 2 Olimpiyat, 4 Dünya, 6 Avrupa Şampiyonluğu’dur.
Modern Talking
Dieter Bohlen ve Thomas Anders’in çalıp söylediği Modern Talking, Almanya’da kurulmuş ve ünü dünyaya yayılmış bir gruptu. Cheri Cheri Lady, Brother Louie, You Can Win If You Want ve elbette diğerleri… Disko müzik türünün mucidi olmasalar da, muhtemelen o dönemde ülkemizde bu türün en önemlileriydi. Kendi kendime Türkiye’de daha ünlü olmuş bir müzik grubu oldu mu hiç diye sorunca cevabım “Hayır” oluyor.
Mavi Ay (Moonlighting)
David Addison ve Maddie Hayes! Gelmiş geçmiş en çok tartışan, en çok birbiriyle uğraşan, ama bir yandan da birbirlerine gönülden bağlı TV çifti! Bruce Willis henüz Die Hard serisini çekecek ve Demi Moore ile evlenecek kadar ünlü değilken, Cybill Shepherd ile beraberi Al Jarreau’nun o muhteşem şarkısı Moonlight eşliğinde evimize konuk olurdu. Cuma gecesinin en büyük aktivitesiydi.
Mektup Arkadaşları
80’lerin ortasına doğru tüm dünyaya yayılmaya başlayan bir çılgınlıktı bu. IYS (International Youth Service) adlı uluslar arası organizasyon, 25 yaş altı gençleri birbiriyle tanıştırıyordu. Ülkeyi, cinsiyeti ve yaş aralığını seçiyordunuz, bir kaç hafta içinde dünyanın bir köşesinden bir mektup arkadaşınız oluyordu. Benim yıllarca yazıştığım, hatta sonrasında e-posta adresini bulup tekrar ulaştığım Malezya’dan bir mektup arkadaşım vardı. Finlandiya ve İtalya’dan da mektup arkadaşlarım vardı. İngilizceyi kullanmak için bilmediğiniz bir kültürü tanımak için bulunmaz bir fırsattı!
He-man, Voltran, Clementine
“Gölgelerin gücü adına, güç bende artık!’ , “Voltran’ı oluşturalım” sözlerini kim bilir kaç kez cümle içinde kullandık. Bu tür popüler çizgi filmler, herkesin izleyebileceği Pazar sabahı yayınlanırdı genelde. Clementine ise, o yaşta izlediğimize ve anladığımıza (anladığımız kısmından emin değilim) hala şaşırdığım bir çizgi film. Çizgi filme adını veren karakter, aslında muhtemelen ciddi ruhsal problemlerden muzdarip bir kızdı. Her bölümde halüsinasyonlardan kabuslardan kurtulamazdı. Bana kalırsa çok güzel bir jenerik müziği vardı.
1980’lere dair yazılacak şeylerin bir sınırı yok elbette. Bu sayıda, 1980’li yıllarda yaşamış olan ve o yıllara ait detayları hatırlayan sevgili arkadaşlarımın da önerilerini dikkate alarak bu başlıklara yer verdim.
Bu yazı ilk olarak Farmagazin Dergisi’nde 12 Mart 2012 tarihinde yayınlanmıştır. Buraya tıklayarak yazının orjinaline ulaşabilirsiniz.
Televizyonda opuşen bırını gorunce kafasını başka yine çeviren bir toplumun bugun getırıldıgı nokta.. Utanmazlık dızboyu. TV. Ickı kumar zina.. 7/24 saldırı..