Genelde bir haftalık Uzakdoğu turları arasında 2-3 günle geçiştirilen dünyanın en kozmopolit şehirlerinden biri olan Hong Kong’la ilgili izlenimlerimi anlatacağım. Zevkle okumanız dileğiyle…
Çok kısa: Hong Kong (HK) yönetimi 2002 yılında İngilizlerden Çinlilere geçmiş. İç işlerinde özerk, dış işlerinde Çin’e bağlılar. Kanton (cantonese) halkı olarak anılıyorlar. 4 Hong Kong Doları yaklaşık 1 TL’ye denk geliyor. Hava sürekli sıcak olduğundan duruma uygun kıyafet götürmek iyi olur. Şort, sandalet, bolca tişört. En şık restoran veya kafede bile (sadece bazı gece kulüpleri hariç) şort, tişört doğal karşılanıyor. Bizim yaz mevsimimiz oranın en nemli ve yağışlı mevsimine denk geliyor. Dolayısıyla kışımız HK seyahati için en uygun zaman kabul edilebilir…
Hong Kong (HK) ile ilgili teknik bilgiyi her yerden bulabilirsiniz. Ben her yerde bulamayacaklarınızı da anlatacağım, sahne arkasını.
Dakika 1: Gol :1
Otelime yerleştikten sonra, plansız ilk ve tek günümü sokakta dolaşarak geçirmeye karar vermiştim. Ana caddeye çıktım ve… Reklamın, halkla ilişkilerin gücü:
İş dünyası buna “Think Global, Act Local” diyor.
Hayatın aktığı yer Hong Kong adası (merkez bölgeye verilen isim) olduğundan konaklama için Causeway Bay veya Wan Chai bölgesini tercih etmek en iyisi. Buraya ilk defa gidenler için HK tam bir bilinmeyen olduğundan, oteli seçerken, birkaç internet sitesinden otelin lokasyonu, imkanları gibi detayların yanında, otel personelinin yardımseverliğini de araştırıp öyle karar vermek en doğrusu. Ben Causeway Bay semtinde Lanson Place Otel’de kaldım. Otelin özellikle concierge personeli her talebimi karşılamak için tüm imkanları seferber etti. Bu da insanı rahatlatıyor elbette. Şehrin her yeri gece yarılarına kadar çok ama çok kalabalık ve yolda çıplak yürüseniz kimsenin dönüp bakmayacağı kadar özgür hissedilen bir yer. Çok geç saatlere kadar işleyen metro dahil şehrin geneli güvenlik açısından sorunsuz. Yine de taksi kullanmak isterseniz pek çok ülkeye göre son derece ucuz olduğunu söyleyebilirim.
HK dünyanın en pahalı şehirlerinden biri olmasına rağmen özellikle yemek konusunda kişi başı 10 TL’den, 1.000 TL’ye kadar “binlerce” alternatif mevcut. Her sene Dünya çapında yapılan farklı değerlendirmelerde dünyanın en karakterli, en iyi 100 restoranından dördü – beşi Hong Kong’dan çıkıyor. Şu kadarını söyleyeyim, Türk kebapçısından Nepal restoranına, ileri düzeyde deneysel ve inovatif mutfak sanatlarına kafayı takmış restoranlardan geleneksel Çin mutfağına, sushi barlarına kadar canınızın istediği her şeyi bulabileceğiniz bir şehir! Kurbağa bacağını merak ediyorsanız doğru yer burası. Bir not daha; sokakta yemek bir yaşam biçimi.
Mutlaka:
*Taksi dışında tüm toplu taşıma araçlarında kullanılabilen “Octopus Card” alın. Metroda otobüste bozuk parayla uğraşmazsınız, görece ucuza seyahat edersiniz. İstediğiniz zaman içinde kalan parayı kartı alırken ödediğiniz depozitiyle beraber iade alıyorsunuz.
*Bütün rehber kitapların dediğine itirazım yok, Peak Tram (Zirve tramvayı) ile en tepeye çıkıp muhteşem manzarayı görüp fotoğraf çekin. Bütün bunları yaparken, bilet kuyruğundan zirvedeki yapının beşinci katındaki terasa çıkana kadar ehil ellerin her adımı nasıl paraya çevirdiğine şahit olun.
* Halkın “Ding Ding” dediği camsız tramvaylara binip şehri hem çok ucuza, hem de biraz yukarıdan izlemek çok zevkli.
Asla:
*Eğer birkaç günden fazla kalacaksanız Türkiye’den giderken mobil telefonunuzda takılı olan sim kartını kullanmayın. Çok daha ucuza konuşabileceğiniz ve data kullanarak internete bağlanabileceğiniz yerel bir firmanın kartını alın.
*Yüzlerce elektronik malzeme satan dükkan arasında pazarlıksız ve karşılaştırmasız alışveriş yapmayın. Emin olun daha ucuzu hep var. Özellikle fotoğraf makinesi almayı düşünüyorsanız istediğiniz marka ve modelin küçük ama kıymetli bir parçasını (lens) çıkarıp yerine çok daha ucuzunu koymuş olma olasılığını unutmayın. Burası Türkiye’den çok daha ucuz değil, heyecana gerek yok.
Detaylar…
*Şehrin kalbi Wan Chai – Central bölgesi. Herşey bu merkez etrafında şekilleniyor. Gökdelenlerin yoğunlaştığı bölge burası. O kadar fazla yüksek bina var ki, günün ortasında güneş yüzü görmeden etrafta gezinebiliyorsunuz. Causeway Bay ise şehirdeki en lüks mağaza ve butiklerin toplandığı semt. Bu iki merkezin bulunduğu Hong Kong “Adası” nın tam karşısında şehrin diğer bölümü var. Karşı yakanın ismi Kowloon. Bu yakanın en ilgi çekici bölümü birkaç kilometrelik sahil şeridi. Burası güneş batmadan önce kalabalıklaşıyor, battığındaysa kalabalık “pik” yapıyor. Gün batımında Hong Kong adasındaki sayısız gökdelenin görüntüsü, her ne kadar yapay güzellik olsa da şüphesiz çok etkileyici. Star Ferry denen; bizim şehir hatları vapurlarının şaşırtıcı derecede benzeri olan vapurlarla iki yaka arasında bolca fotoğraf karesi yakalayabileceğiniz bir tur atın. En popüleri Wan Chai – Kowloon arası olanı. Bol bol fotoğraf, bol bol fotoğraf!
*Sokak lezzetlerini deneyin. Mak’s, oranın bilinen esnaf lokantası tarzı mekanlarından biri. Birkaç şubesi var ve “wonton noodles” (sulu mantı veya makarna türü yemek çeşidi) konusunda şöhretliler. Ben hiç olmayacak birini (kim karidesli mantıyla beraber pişen bir et yemeğini akıl eder ki) denedim ve çok memnun kaldım. İçinde 4 parça karidesli mantı olan, ağır ateşte uzun sürede pişen az yağlı dana etiyle beraber servis edilen sulu yemek). Memnun kalmamın nedeni, etin çok yumuşayana kadar pişmiş olması ve içindeki otların kattığı değişik lezzetti. Bu otların başında limon çiçeği otu geliyor, ardından sarımsak ve soğan.
*Kanton (cantone) mutfağını iyi icra eden bir yerde yemek yiyin. Antep’te Halil Usta ne ise, burada Yung Kee o. Gerçek kanton mutfağı (Çin mutfağının türevi sayalım) yemekleri icra ediyorlar. Menünün en meşhur yemeği “fırında ördek”. Ben elbette bunun tadına baktım, yanında bir yerel çorba ve XO soslu jumbo karides sipariş ettim. XO sosuna özel kitaplar basıldığını biliyorum, değerli ve lezzetli bir sos. Şimdiye kadar yediğim en pahalı yemek olmasa da cüzdanımı biraz hafiflettiğini söyleyebilirim. Bir haftalık sürede önünde kuyruk olduğuna şahit olduğum tek restoran burasıydı. Rezervasyonsuz gitmeyin.
*Eğer yemek sizin için bir merak konusu ve zevk aracı ise, 2011’de dünyanın en iyi 64. restoranı seçilen ve sloganı “X-treme Chinese Cuisine” olan Bo Innovation doğru adreslerden biri. Bu “adının hakkını veren” mekana yolda yürürken rastlama ihtimali “sıfır”. Ara sokaklardan birinde yer alıyor ve haftalar öncesinden rezervasyon gerekiyor. Tam anlamıyla “doyumluk değil, tadımlık” porsiyonlarla, son derece deneysel sanat eserlerini masaya getirip, uzunca hangi malzemeler kullanıldığını ve hangi yöntemlerle pişirildiğini anlatıyorlar. Evet bu da cüzdan hafifleten türden, ama net olarak şu kadarını söyleyebilirim, hayatımda yediğim en “farklı ve benzersiz” yemekti.
*Pazar günleri Filipinli kadınlar şehri kuşatıyorlar. Hong Kong’da çalışan Filipinli kadınlar şehrin göbeğine tabir yerindeyse “kamp kuruyorlar”. Yüzlerce katlı gökdelenlerin önünde çekirdek çıtlatıp iskambil oynuyorlar. Meğer onların tatil anlayışı buymuş.
*Şehirde gece hayatı Lan Kwai Fong (LKF) bölgesinde yaşanıyor. 20-30 civarı şık restoran, gece kulübü ve bar mevcut. Evet hareketli bir bölge ama İstanbul’da gece hayatına bir kez şahit olduysanız Hong Kong’un “dünyaca ünlü” diye abartılan gece eğlencesinin gerçek bir balon olduğundan şüphe duymayın.
Son olarak şunu söyleyebilirim; Hong Kong son sürüm bir bilgisayar oyunu gibi… Fazlasıyla renkli, uyarıcı, hızlı, uçuk, sınırsız varyasyonlu…